KÜRESEL ISINMA
Küresel ısınma, dünya atmosferi ve okyanuslarının ortalama sıcaklıklarında belirlenen artış için kullanılan bir terimdir. Bu olay son 50 yıldır iyice saptanabilir duruma gelmiş ve önem kazanmıştır.
Dünya'nın atmosfere yakın yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20. yüzyılda 0.6 (± 0.2) °C artmıştır. İklim değişimi üzerindeki yaygın bilimsel görüş, "son 50 yılda sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde fark edilebilir etkiler oluşturduğu" yönündedir [1].
Küresel ısınmaya, atmosferde artan sera gazlarının neden olduğu düşünülmektedir. Karbondioksit, su buharı, metan gibi bazı gazların, güneşten gelen radyasyonun bir yandan dış uzaya yansımasını önleyerek ve diğer yandan da bu radyasyondaki ısıyı soğurarak yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açtığı ileri sürülmektedir.
Su buharı, diğer sera gazlarından farklı olarak güneşten gelen radyasyonun şiddetine ve gezegenin ortalama ısısına göre sabit olan bağlı bir değişkendir. Dolayısıyla küresel ısınma konusunda pasif etkiye sahiptir. Ancak diğer sera gazları, yer yer bağımsız değişken olarak küresel ısınma üzerinde aktif bir etki yaratabilirler. Örneğin karbondioksit, yoğun volkanik etkinlik sonucu ya da insanlar tarafından fosil yakıtların yakılmasıyla yoğun olarak atmosfere salınabilir. Bu durum, gezegenin ortalama ısısından bağımsız olarak ortaya çıkabilen ve ortalama ısının artması sonucunu doğuran bir etken olarak işlev görür.
Bugün için bilim çevrelerinde küresel ısınmadan başat rolün atmosferde karbondioksit oranının artmasına bağlanmaktadır. Her ne kadar atmosferdeki karbondioksit,
* yeşil bitkilerin fotosentez olayında,
* karbondioksitin litosfer yüzeyinde suda çözünmesiyle,
atmosferden çekilmekte ise de, bu mekanizmaların kapasitesinin üzerinde karbondioksit salınımı, gezegen üzerinde sera etkisi yaratmaktadır.
Su buharı dışındaki sera gazları dolayısıyla gezegen yüzeyindeki ortalama ısının artması, buharlaşmanın artmasına yol açacaktır. Bu ise atmosferde daha fazla su buharı, yani bulut oluşmasına yol açar. Bulutlar, güneşten gelen radyasyonun bir bölümünü dış uzaya yansıtırken bir bölümünü soğurarak ısınırlar, bir bölümünü de yeryüzüne geçirirler. Litosfer ve hidrosfere ulaşan bu radyasyonun da bir bölümü soğurularak ısınmaya yol açarken bir bölümü dış uzaya yansır. Dış uzaya yansıyan radyasyon yeniden bulut kütlesi ile karşılaştığında, aynı olaylar yaşanır, yansıtılır, soğurulur, dış uzaya kaçar.
Bu mekanizma, su buharı dışındaki sera gazlarının atmosferde artması sonucu bulutların sera etkisini artırmakta, küresel ısınmaya yeni bir katkıya yol açmaktadır.
Olası Çözümler [değiştir]
The Observer gazetesinin Şubat 2004'te yayımladığı Pentagon'a ait Küresel Isınma Raporu'na göre önümüzdeki yirmi yıl içerisinde Avrupa'da birçok kıyı kenti sular altında kalacaktır. Guardian gazetesinde 2004 yılında yer alan küresel ısınma haritasına göre bundan en az etkilenen bölgeler Türkiye ve Ortadoğu ile kıyı kesimleri hariç Kuzey Afrika'dır. Küresel ısınmanın önlenmesi için bazı çareler olarak şunlar sıralanabilir:
* Her yere ağaçlar dikilmelidir.
* Teknolojik aletler dünyaya zarar vermeyecek şekilde yenilenmelidir.
* Yeni teknolojik aletler dünyaya zarar vermeyecek şekilde yapılmalıdır.
* Dünyaya zarar verenler en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.
* Kentleşme durdurulmalıdır.
* Köy benzeri şehirler kurulmalıdır.
* Sanayi, dünyaya zarar vermeyecek şekilde yapılmalıdır.
* Arabalar vb. buhar gücüyle veya güneş enerjisiyle çalışanlarının da üretilmesi gerekmektedir.
* Düşük enerji tüketen aletler kullanılmalıdır.
* İsraf yapılmamalıdır (su,elektrik vb.)
* Çevremizi temiz tutmalıyız
NEDENLER VE SONUÇLAR
Sanayileşen ülkeler tarafından yoğun olarak atmosfere salınan karbondioksit gazı başta olmak üzere kloroflourkarbon gazı, metan, azotoksitleri, ozon ve su buharının oluşturduğu sera gazlarının atmosferde neden olduğu sera etkisi sonucunda küresel ısınma meydana gelmektedir.
Güneş ışınlarının yeryüzünde ısı enerjisine dönüşdükten sonra, yeryüzünden atmosfere yayılan ışınımın (ısı enerjisi) sözü edilen sera gazları tarafından atmosferden tümüyle geçip uzaya kaçmasına engel olunmakta, atmosferde hapsedilmesine yani ‘sera etkisi’ ne neden olunmaktadır. Sera etkisi nedeniyle bu ışınımın (enerjinin) bir kısmı yeniden yeryüzüne yansıtılarak küresel ısınmaya neden olunmaktadır.
Atmosfere karışan karbondioksit gazının %80-85’i fosil yakıtların (petrol ve türevleri, kömür, doğal gaz) sanayide ve günlük yaşamda kullanımından meydana gelmektedir.Sera gazları içinde karbondioksit gazının küresel ısınmadaki payı % 50’dir.
Motorlu kara yolu taşıtlarından ve otomobillerden atmosfere yayılan ve karbondioksit gazını da içinde barındıran egsoz gazı sera etkisine neden olan önemli etkenlerden birisidir.
Diğer taraftan, spreylerdeki püskürtücü gazlar, soğutucu aletlerde kullanılan gazlar ve bilgisayar temizleyicilerinden oluşan kloroflourkarbon gazlarının küresel ısınmadaki payı % 22’dir.
ABD, yalnız başına dünyada üretilen karbondioksit miktarının yüzde yirmibeşini (%25) üretmektedir.
ABD, sera gazı salınımının kısıtlanmasına yönelik yapılan Kyoto Protokolünü imzalamamıştır.
Pariste düzenlenen Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Sonuç Raporuna göre:
- 2100 yılına kadar sıcaklık 1,8 ile 4 derece artacak.
- Sıksık uzun süreli ve yoğun sıcak hava dalgaları yaşanacak.
- Şiddeti fırtınalar görülecek.
- Kutup buzulları eriyecek. 2100 yılında Antarktika olmayabilir. Bangladeş’ten Hollanda’ya pek çok kıyı ülkesi sular altında kalma tehlikesi yaşayacak.
- Küresel ısınma ile mücadelede yol katedilse bile ısınma ve deniz seviyesinin yükselmesi asırlar boyu sürecek.
- Kuraklık ve yangınlar baş gösterecek, göl ve ırmak sularında % 20 lik azalma olacak.
- Acilen önlem alınmazsa 10 yıl sonra canlı türlerinin % 40’ı yok olacak. Sel ve kuraklık nedeniyle 200 milyon kişi açlığa mahkum olacak.
- Dünya ekonomisi % 20 küçülecek.
- Dünya nüfusunun 12’de 1’i yok olma tehtidi altına girecek.
- Aşırı ısınma nedeniyle virüs türlerinde değişiklik olacak, salgın hastalıklar baş gösterecek.
Küresel ısınmanın yol açtığı doğal felaketlerin yıllık maliyetinin yıllık 150 milyar dolar olduğu belirtilmektedir.
Önlemler
Sera gazlarının üretimi bugün dursa bile, atmosferdekiler yüzünden sıcaklık artışının daha 20-30 yıl sürmesi bekleniyor. Ama zaten böyle bir olayın gerçekleşeceği yok. Tersine, her geçen gün ülkelerin atmosfere saldığı sera gazı miktarı artıyor. Bu alanda başta Çin olmak üzere gelişmekte olan ülkeler yakın bir gelecekte gelişmiş ülkeleri geçecekler. Bu durumda da iklimbilimcilerin öngörülerinin gerçekleşeceğini düşünebiliriz. Peki dünya iklim düzenindeki değişikliklerin toplumlar üzerindeki etkisi nasıl olacak?
Bu soruya, ülkeleri tek tek ele alarak yanıt vermek olanaksız. Bilim adamları bu soru karşısında yine çok genel açıklamalar yapmakla yetiniyorlar. Öncelikle küresel ısınma dünyadaki tüm ülkeler için bir felaket olmayacak. Yeni durumun mutlu edeceği kimi ülkeler de olacak kuşkusuz. Günümüzde dünyanın genelinde olmasa bile birçok bölgesinde iklim koşulları çetindir. Daha ılıman kışlar ve daha bol yağış, bu bölgelerde yaşayanların yüzünü güldürecektir. Öte yandan kuraklığın ya da aşırı yağmurlar yüzünden taşkınların arttığı ülkeler üzülecektir. Sıcaklığın artacağı soğuk ülkelerde ısınma harcamaları düşecektir. Değişen fırtına ve kasırga rotaları nedeniyle kasırgalardan kurtulan ülkeler sevinirken aynı nedenle kasıngaların etki alanına giren ülkeler mutsuz olacaklar. Günümüzde birçok ülke su sıkıntısı çekiyor. Su sıkıntısı çekerken, genişleyen yağmur kuşağına giren ülkeler sevinecek ama yeni düzende giderek kuraklaşan bölgelerdeki ülkeler üzülecektir.
Bütün bunlara ek olarak küresel ısınmayı durdurmak için alınacak önlemler de kimi ülkeleri zor durumda bırakacak. Dünyada sera gazlarının salımına bir sınırlama getirilmesi planlanıyor. Bu durum fosil yakıtlarla elektrik üretiminin yerini zamanla biraz daha pahalı olan alternatif enerji kaynaklarının almasına yol açacak. Enerji harcamalarının artması da gelişmekte olan ülkelerin gelişimini yavaşlatacak. Ayrıca yer altında büyük karbon rezervleri (kömür, petrol, doğal gaz vb.) bulunan ülkeler de artık o kaynaklarından eskisi gibi yararlanamayacak.
Dünya ikliminin önümüzdeki yüz yıllık dönemde yeniden dengeye kavuşabilmesi için atmosferdeki karbon dioksitin, okyanusların ve ormanların emebileceği bir düzeye indirilmesi gerekiyor. Bu da yılda en fazla 1-2 milyar tonluk bir salımla sağlanabilir; yani bugünkü miktarın yalnızca % 20'siyle!
Atmosferdeki sera gazlarının miktarının kontrol edilmesine yönelik uluslararası çalışmalar yaklaşık 15 yıldır sürdürülüyor. Bu amaçla düzenlenen ilk uluslararası konferans 1988'de yapıldı. Dünya Meteoroloji Örgütü ve Birleşmiş Milletlerin ortaklaşa düzenlediği ve kısaca IPCC diye anılan, küresel ısınma konulu konferansa, iki bin dolayında bilim adamı, uzman ve çevreci katıldı. Konferansın sonuçlarım değerlendiren 140 ülke, bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşmaya göre taraf ülkeler, 2000 yılına gelindiğinde sera gazı üretimlerini 1990 yılı düzeyine geri çekmiş olacaklardı. Ancak herhangi bir yaptırımı olmayan anlaşmaya kimse uymadı.
Daha sonra 1992'de Rio de Janeiro'da ve 1995'te Berlin'de aynı amaçla birer toplantı daha yapıldı. Berlin'de, iklim değişiminin doğal ekolojik sistemler, sosyo-ekonomik yapılar ve insan sağlığı açısından olası etkileri değerlendirildi. Ama bu sırada katılımcı ülkelerin daha önceden alınan kararlar uyarınca sera gazı üretimlerini azaltmaları şöyle dursun, neredeyse tüm ülkelerdeki üretimin % 5 ile % 40 arasında artmış olduğu görüldü. Tabii ki bu sırada küresel sıcaklık, artışını sürdürüyordu. Bu nedenle Aralık 1997'de Japonya'nın Kyoto kentinde büyük bir konferans daha düzenlenmesi kararlaştırıldı.
Kyoto'daki konferansa 160 ülkeden on bin dolayında bilim adamı, uzman, çevreci ve hükümet yetkilisi katıldı. Konferansta iklim değişiminin çevresel ve ekonomik sonuçları ve bunlara yönelik politikalar görüşüldü; enerjinin daha verimli kullanılması, yeni ve temiz enerji kaynaklarının araştirılması, ormanların korunması ve yeni orman alanlarının oluşturulması kararlaştırıldı. Ama konferansın en önemli olayı Kyoto Protokolü diye anılan bir anlaşmanın imzalanmasıydı. Buna göre gelişmiş ülkeler, başta karbon dioksit ve metan olmak üzere altı sera gazı üretimlerini 2012 yılına değin 1990 düzeylerinin en az % 5 altına çekecekler. Tek başına dünya sera gazı üretiminin neredeyse dörtte birini yapan ABD için bu oran % 8; Japonya için de % 6.
Öte yandan gelişmekte olan ülkeler herhangi bir kısıtlamaya gitmiyorlar. Çünkü onlara göre küresel ısınma sorunu, günümüzün gelişmiş ülkelerinin yol açtığı bir sorun. Bu saptamalarında haklılar. Ne ki yakın bir gelecekte durum biraz değişecek.
Kyoto'da çok yerinde kararlar alındı ama bakalım taraf ülkeler bu kararlara uyacaklar mı? Anlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için en az 55 ülke parlamentosunca onaylanması gerekiyor. Mayıs 2000 tarihine değin yalnızca 22 ülke bunu başarabildi. Yani protokol yürürlüğe daha giremedi. Aslında durum, görüldüğü gibi gelecek için çok da umut vaat etmiyor. Tahminlere göre, 2015'te insan etkinlikleri yüzünden atmosfere karışan karbon dioksit miktarı 1990'daki miktarın % 50 fazlası olacak; 2100 yılındaysa üç katına çıkacak.
Bugün gelişmekte olan ülkelerdeki kimi fabrika kentleri, 1950'li yıllardaki Pittsburgh'u ya da Essen'i anımsatıyor. Karbon dioksit salımı en hızlı artan ülke Güney Kore. Brezilya, Çin ve Hindistan da bu alanda onunla yarışıyorlar. 1990'da atmosfere bırakılan yaklaşık 6 milyar ton karbon dioksitin % 36'sı gelişmekte olan ülkelerin bacalarından çıktı. Aynı ülkeler 2015 yılında salınan 8,5 milyar tonluk karbon dioksitin %52'sinden sorumlu olacaklar.
Sera gazlarını salanlar gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler olsun hiç fark etmiyor. Sonuç olarak atmosferimizdeki ısı tutan gazların miktarı her geçen gün artıyor. Bu da aslında soğuması beklenen dünyamızın ısınmasına yol açıyor. Küresel ısınmanın ciddi sonuçları kendini daha göstermedi. Öyle görünüyor ki Sovyetler Birliği'nin eski lideri Gorbaçov'un sözleri galiba gerçek olacak; Önümüzdeki yüzyılda çevre koşulları dünya çapında yıkımlara yol açtıkça, askeri değil ama ekolojik güvenlik tüm ulusların en çok önem verdiği konu olacak.
HABERLER
tuz gölünün şekli değişiyor
Küresel ısınma bir çok gölün yok olmasına sebep olurken, büyük göllerin de şeklini değiştiriyor.
Çocukluğumuzdan beri Türkiye haritalarında gördüğümüz ve şeklini hafızalarımıza kazıdığımız Tuz Gölü,
küresel ısınmaya yenik düştü.
Türkiye'nin en büyük tuzlası olan göl özellikle güney doğusundan başlayarak kilometrelerce çekildi.
En çok Karadeniz etkilenir
İklim değişiklikleri ve sonrasında buzulların erimesiyle okyanusların ve denizlerin etkileyeceği muhakkak.
En çok bir iç deniz olması nedeniyle Karadeniz’in etkileneceğini söylüyor.
Kalkan, barbunya ve köpekbalığının neslinin tükenebileceğinden söz eden Okumuş,
şu anda levrek, lüfer gibi balıkların Akdeniz’den Karadeniz’e göç ettiğini belirtti.
